KONUK YAZARLAR

AKLIMA KÖTÜ KÖTÜ ŞEYLER GELİYOR!..

İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkmesinin kararının infazı için İstanbul Valiliğine ve Sarıyer 1. İlçe Seçim Kurulu Başkanlığına yazdığı 24.09 2025 tarih ve 2025/254 Esas sayılı yazıdan okuyorum:

…..ile CHP İstanbul İl Başkanlığı arasında mahkememizde görülmekte olan Dernek (Genel Kurul Kararlarının İptali İstemli), Genel Kurul Kararının İptali (Dernek Genel Kurul Kararının İptali) davası nedeniyle… Mahkememizce verilen tedbir kararı kanun yolu merci olan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince kaldırılmadan veya değiştirilmeden 24.09.2025 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Kongresi Seçimlerinin yapılması mahkeme kararımıza aykırı olup çalışmaların durdurulması gerekmektedir.” (1)

Dikkat ettiniz mi UYAP sistemi içerisinde siyasi partilerle ilgili genel kurul kararlarının iptali diye bir dava türü bulunmadığı için “Dernek Genel Kurul Kararının İptali” için ayrılan dava açma seçeneği kullanılmıştır.

Demek ki, sistemde siyasi partilerin genel kurul kararlarının iptali şeklinde bir dava türü yoktur.

Başka bir ifade ile siyasi partilerin genel kurul kararlarını iptal etme yetkisi adliye mahkemelerinin değildir…

☆☆☆

Peki nerenindir?

Bu sorunun cevabını Yüksek Seçim Kurulu’nun 24.09.2025 tarih ve 2025/333 Esas sayılı kararından öğreneceğiz.

Dilerseniz şimdilik kısa kararı okuyarak durumu anlamaya çalışabiliriz:

…Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Olağanüstü İl Kongresinin devamına karar verilmiştir.” (2)

Demek ki, bu konuda (tedbir kararı da dahil olmak üzere) karar verme yetkisi seçim kurullarına ve nihayetinde Yüksek Seçim Kuruluna aittir.

45. Asliye Hukuk Mahkemesinin sandığı gibi kanun yolu mercii olan İstanbul Bölge Adliye Hukuk Mahkemesine ait değildir…

Dernek genel kurul kararının iptali ile siyasi parti genel kurul kararının iptalini aynı nitelikte gören ve fakat böyle bir dava türünü UYAP sisteminde göremeyen 45. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararını görünce, tarihte benzer olayların yaşandığını hatırladım ve geçmişe doğru bir gezinti yapma ihtiyacı duydum…

☆☆☆

Tespitlerimi paylaşıyorum:

Siyasi partiler hukuku ile dernekler hukuku arasındaki ayrışma, Türkiye’de çok partili hayata geçiş süreci ile beraber şekillenmiş ve zamanla özel yasal düzenlemelerle netleşmiştir.

Aşamaları şöyle özetleyebilirim:

Dernekler Hukuku Kapsamında Partiler (1923–1949)

Cumhuriyet’in ilk döneminde siyasi partiler, özel bir “siyasi partiler kanunu” olmadan, Medeni Kanun’da derneklerle ilgili hükümler çerçevesinde kuruluyordu.

1924 Anayasası da siyasi partilere özel bir düzenleme getirmemişti; bu yüzden partiler, dernek statüsünde kabul ediliyordu…

☆☆☆

5849 sayılı Siyasi Partiler Kanunu (1949)

1946’dan itibaren çok partili rejime geçişle beraber, partilerin sıradan derneklerden farklı bir işlevi olduğu kabul edildi.

16 Temmuz 1949 tarihli ve 5849 sayılı “Siyasi Partiler Kanunu” ile partiler ilk kez ayrı ve özel bir kanuna tabi kılındı.

Bu girişim, siyasi partilerin hukuken derneklerden ayrıldığı en temel dönüm noktasıdır…

☆☆☆

1961 Anayasası ve 648 sayılı Siyasi Partiler Kanunu (1965)

1961 Anayasası siyasi partileri, “demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları” olarak tanımladı.

Bu anayasal tanım, derneklerden kesin ayrışmayı güçlendirdi.

Ardından 1965 tarihli 648 sayılı Siyasi Partiler Kanunu çıkarılarak ayrıntılı hükümler düzenlendi…

☆☆☆

1982 Anayasası ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu (1983)

1982 Anayasası da partileri anayasal düzeyde güvence altına aldı ve faaliyetlerini sıkı kurallara bağladı.(3)

24 Nisan 1983 tarihli ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu yürürlüğe girerek günümüzde de geçerli temel çerçeveyi oluşturdu.

Özetle:

1923–1949 arasında partiler, dernekler hukuku içinde sayılıyordu.

1949 tarihli 5849 sayılı Kanun ile siyasi partiler hukuku, dernekler hukukundan ayrıldı.

1961 Anayasası ve 648 sayılı Kanun (1965) bu ayrımı güçlendirdi.

1982 Anayasası ve 2820 sayılı Kanun (1983) ile günümüzdeki bağımsız, özel statüleri pekişti…

☆☆☆

Bu süreci tablo halinde şöyle çıkarabiliriz:

Türkiye’de Siyasi Partiler Hukukunun Dernekler Hukukundan Ayrışması

Yıl

Düzenleme

Özellik

Siyasi Partiler Hukuku Açısından Önemi

1923–1949

Medeni Kanun (Dernekler Hukuku)

Partiler, hukuken dernek statüsünde kabul ediliyordu.

Siyasi partiler için özel bir yasal düzenleme yoktu.

1949

5849 sayılı Siyasi Partiler Kanunu

İlk kez siyasi partilere özel kanun çıkarıldı.

Partiler, hukuken derneklerden ayrıldı.

1961

1961 Anayasası

“Siyasi partiler demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.” hükmü geldi.

Partilerin anayasal statüsü tanımlandı.

1965

648 sayılı Siyasi Partiler Kanunu

Partilerin kuruluşu, örgütlenmesi ve denetimi ayrıntılı düzenlendi.

Derneklerden ayrışma kurumsal olarak güçlendi.

1982

1982 Anayasası

Partilerin hem anayasal güvenceye hem de sınırlamalara tabi olduğu hükme bağlandı.

Anayasal statü daha katı çerçeveye oturtuldu.

1983

2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu

Günümüzde de yürürlükte olan temel düzenleme.

Siyasi partiler, tamamen bağımsız ve özel bir hukuk dalı olarak düzenlendi.

Görüldüğü gibi, esas kopuş noktası 1949 tarihli 5849 sayılı Kanun’dur.

Sonraki düzenlemeler (1965, 1983) bu ayrımı güçlendirmiştir…

☆☆☆

Hukuk mahkemeleri siyasi partilerin iç işleyişi ve kongreleri ile ilgili kararlar alabilirler mi?

Türkiye’de siyasi partilerin iç işleyişi, tüzükleri, kongreleri ve organlarının kararları konusunda mahkemelerin yetkisi, hem anayasa hem de 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu çerçevesinde sınırlıdır…

☆☆☆

Aklıma kötü kötü şeyler neden geldi?

Tarihte yaşanan kötü olaylardan elbette:

Hitler döneminde (1933–1945) Almanya’da çok partili siyasi hayat neredeyse tamamen ortadan kaldırıldı.

Bunun için hem yasal düzenlemeler yapıldı hem de özel mahkemeler ve olağanüstü yetkili kurumlar devreye sokuldu…

Bu konu ile ilgili gelişmeleri özetlenmiş haliyle 4 numaralı dipnottan okuyabilirsiniz…

İyi okumalar efendim…

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) https://ankahaber.net/haber/detay/45_asliye_hukuk_mahkemesi_ysk_kararlarina_olaganustu_kongreye_ragmen_itirazi_reddetti_263685

(2)https://www.aa.com.tr/tr/politika/ysk-chp-istanbul-il-baskanligi-olaganustu-kongresinin-devamina-karar-verdi/3697514

(3) https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2820.pdf

(4) Komünist Parti (KPD)

1933’ün ilk aylarında, Reichstag Yangını sonrasında çıkarılan Reichstag Yangını Kararnamesi (28 Şubat 1933) ve ardından gelen baskılarla fiilen kapatıldı.

KPD’nin milletvekilleri Reichstag Yangın Davası ve sonrasındaki “Halk Mahkemesi” (Volksgerichtshof) gibi özel mahkemelerde yargılandı.

Parti resmen yasaklandı, mallarına el konuldu.

Sosyal Demokrat Parti (SPD)

22 Haziran 1933’te İçişleri Bakanlığı kararıyla yasaklandı.

Gerekçe :“Hain faaliyetler” ve “devlete düşmanlık” idi.

Parti yöneticileri çoğunlukla özel siyasi davalarla özel mahkemeler (Sondergerichte) veya sonradan kurulan Halk Mahkemesi’nde yargılandı.

Merkez Partisi (Zentrum) ve diğer Katolik partiler

Doğrudan zorla kapatılmadılar ama Vatikan’la 1933 Reichskonkordatı sonrası yoğun baskıyla Temmuz 1933’te kendi kendilerini feshetmek zorunda kaldılar.

Alman Milliyetçi Halk Partisi (DNVP) ve benzeri sağ partiler

NSDAP’nin yükselişiyle birlikte 1933 yazında koalisyon ortaklığı yapmalarına rağmen, kısa süre içinde baskıyla dağıldılar ve kendilerini feshettiler.

Tek Parti Sistemi (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi – NSDAP)

Temmuz 1933 tarihli “Partilerin Yeni Kurulmasının Önlenmesine Dair Yasa” ile NSDAP dışındaki tüm partiler kapatıldı.

Böylece Almanya tek partili devlet haline geldi…

Süreçte mahkemelerin Rolü:

Sondergerichte (Özel Mahkemeler): 1933’ten itibaren kuruldu; muhalif siyasetçileri, gazetecileri, sendikacıları yargıladı.

Volksgerichtshof (Halk Mahkemesi): 1934’te kuruldu; özellikle “vatana ihanet” suçlamasıyla siyasi davalara baktı.

Bu mahkemeler bağımsız değildi, Nazi ideolojisine göre karar veriyorlardı.

Sonuç:
Hitler döneminde partilerin kapatılmasında
ilk adımı İçişleri Bakanlığı kararları ve özel kararnameler oluşturdu.

KPD ve SPD gibi partiler özel mahkemelerin yargılamalarıyla tamamen tasfiye edildi. 1933 yazında çıkarılan yasa ile tüm partiler feshedildi ve Almanya resmen tek partili Nazi diktatörlüğüne geçti…

Siyasi partileri kapatan mahkemeler yetkili miydi, yetki hangi makamdaydı?

Asıl cevabını aradığınız soru budur diye düşünüyorum:

Hitler döneminde siyasi partilerin kapatılmasında asıl yetki yargı organlarında değildi, çünkü Nazi Almanyası’nda hukuk düzeni hızla askıya alınmıştı.

Reich hükümeti (özellikle İçişleri Bakanlığı) ve Hitler’in çıkardığı kararnameler (Notverordnungen) doğrudan belirleyiciydi.

1933 Temmuz’unda çıkarılan “Partilerin Yeni Kurulmasının Önlenmesine Dair Yasa” (Gesetz gegen die Neubildung von Parteien) ile hukuken tüm partiler yasaklandı.

Bu yasa, parlamento görünümlü Reichstag tarafından onaylandı ama fiilen Hitler’in kontrolündeydi.

Yani yetki yürütmede (Hitler ve hükümeti) toplanmıştı…

Mahkemelerin Rolü:

Sondergerichte (Özel Mahkemeler) ve 1934’te kurulan Volksgerichtshof (Halk Mahkemesi) kapatma kararı vermedi.

Onlar sadece kapatılan partilerin üyelerini, milletvekillerini, gazetecilerini veya destekçilerini “vatana ihanet”, “devlet düşmanlığı” gibi suçlamalarla yargıladılar.

Bu mahkemeler bağımsız değildi; Nazi iktidarının araçlarıydı…

Sonuç:

Partilerin kapatılmasında yetki doğrudan yürütme erkinde (Hitler ve bakanlıklar) idi.

Mahkemeler sadece siyasi davalara bakan ve cezalandırıcı bir rol oynayan kurumlar haline getirildi, “parti kapatma” yetkileri yoktu…

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir