“AHMAK DAVASI” HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME!..
Kamuoyunun “ahmak davası” olarak adlandırdığı “Kurul Halinde Çalışan Kamu Görevlilerine Karşı Görevlerinden Dolayı Alenen Hakaret” davasında İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesince İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezasını (1) İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi onandı. (2)
Artık dosya Yargıtay’ın ilgili dairesince nihai karara bağlanacaktır.
Artık dosya Yargıtay’ın ilgili dairesince nihai karara bağlanacaktır.
İstinaf Mahkemesinin kararının Yargıtay’ca da onanması halinde, karar kesinleşmiş sayılacağından, İmamoğlu TCK m.53 uyarınca “siyasi yasaklı” hale gelecek ve Cumhurbaşkanlığı adaylığının önü hukuken de kesilmiş olacaktır.
Kuşkusuz Yargıtay kararı ile hak arama yolları tükenmiş olmuyor:
Yargıtay’ca kararın onanmasıyla, iç hukuk yolları tüketildiğinden “kamu gücü tarafından temel hak ve özgürlüklerin; özellikle de ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, kişi özgürlüğü gibi hakların ihlal edildiği” iddia edilerek, ilgili yasalar (2) uyarınca Anayasa Mahkemesi’ne “bireysel başvuru” yapılabilecektir.
Buradan da sonuç alınamaması halinde, 18 Mayıs 1954 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine “hak ihlali davası” dava açılabilecektir.
Böylece sürecin oldukça uzayacağı anlaşılmaktadır…
☆☆☆
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, YSK tarafından İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerini iptal etmesi üzerine o tarihteki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Avrupa parlamentosuna gidip Türkiye’ye şikayet eden ahmağa söylüyorum. Bunun bedelini bu millet sana ödetecek..” sözlerine karşılık olduğu son derece açık olan “tam da işte 31 Mart’ta seçimi iptal edenler ahmaktır” şeklindeki cevabın Yüksek Seçim Kurulu üyelerine yapılmış “hakaret” kabul edilerek cezalandırılması hukukçular arasında uzun süre tartışılacağa benziyor.
Sıradan vatandaşların böylesine teknik bir konuda yapacağı yorumlar çoğu kez hatalı olacaktır.
Bu yüzden bu yazımızda “ahmak” sözcüğünü kökenini, anlamını ve tarihsel süreç içerisinde ne maksatla kullanıldığı, daha önceki yargı kararlarında ve AİHM kararlarında nasıl değerlendirildiğini irdeleyeceğiz…
☆☆☆
Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “ahmak” sözcüğünün anlamı: Aklını gereği gibi kullanamayan, anlama ve kavrama yetenekleri gelişmemiş (kimse) olarak tarif edilmiştir.
Sözcük Farsçadan Türkçeye geçmiştir.
Osmanlı Türkçesinde de yaygınca kullanılmış, halk dilinde bugüne kadar yaşamıştır.
Daha yumuşak biçimleri “bön” ve “saf” sözcükleridir.
Osmanlı dönemi metinlerinde (3) “ahmak” sözcüğü sıkça geçer…
“Ahmak” sözcüğünün geçtiği atasözlerimiz (4) ve deyimlerimiz (5) vardır.
“Nükte” (6) olarak da kullanıldığını yazılı kaynaklardan öğrenmekteyiz…
☆☆☆
“Ahmak” sözcüğünün “hakaret” kabul edildiğine dair verilmiş yargı kararları bulamadım!
Buna karşılık daha ağır sözcüklerin (kaba ve nezaket dışı kabul edildiklerine) fakat “hakaret olmadıklarına” dair kararlar (7) buldum.
Bu sözcüklerle “hakaret” sözcüğünün kişilik haklarına saldırıdaki ağırlığı bakımından karşılaştırmasını kolaylıkla yapılabilirsiniz…
7 numaralı dipnota göz atmadan geçmeyiniz…
☆☆☆
Avrupa ülkeleri bakımından durumun ne olduğunu merak ettiğinizi tahmin edebiliyorum.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) “ahmak” sözcüğün ifade özgürlüğü (8) kapsamında değerlendirmektedir.
Dolayısıyla İmamoğlu ile ilgili karar Yargıtay’ca da onanırsa, verilen cezanın Anayasa Mahkemesince veya en kötü olasılıkla AİHM’nce “hak ihlali” olarak değerlendirileceği açıktır…
☆☆☆
Uzun olacağı anlaşılan süreç devam ederken, Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak ve 14 milyon 850 bin vatandaşın oyu ile Cumhurbaşkanı adayı gösterilen Ekrem İmamoğlu, “seçilme hakkı”ndan yoksun bırakıldığı için aday olamayacaktır.
Aynı zamanda İmamoğlu’nun adaylığı için oy kullananlar da özgürce “seçme hakkı”nı kulanamamış kalacaklardır…
Gelelim en can alıcı soruya ve bitirelim:
Bütün bu sonuçları yaşamamızın nedeni nedir?
Hiç kuşku yok ki, bu sonuçları yaşamamızın ve gelecek nesillere kötü bir miras bırakacak olmamızın sebebi, toplumun yarısından biraz fazlası (“iki kişiden biri”) ile “yetmez ama evet” diyerek, anayasa değişikliklerine “evet” denilmesi gerektiğini savunan sözde aydınlardır…
Biz aldatılanlar tarafında kaldık!..
Av. Cemil Can
DİPNOTLAR:
(2) https://bianet.org/haber/istinaf-ahmak-davasi-nda-imamoglu-nun-cezalandirilmasini-onadi-311717
(3) Anayasa m.148/3 ve 6216 sayılı AYM Kanunu
(4)1. Klasik Dönem (16.–17. yy) Kâtip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn:
“Her kim ki ilm ü hikmetten mahrûm ola, ahmak olup dünyâ işinde bî-haber olur.”
(Yani: İlimden yoksun olan, ahmak olup dünya işlerinden habersiz kalır.)
2. Halk Edebiyatı ve Atasözleri
Eski atasözlerinde de geçer:
“Ahmağa mal haram, söze vebâl gerekmez.”
(Ahmak, malı har vurup harman savurur; sözü de anlamaz.)
Bir başka halk deyimi:
“Ahmağa söz söyleme, ya din düşmanı olur ya da sana düşman.”
3. Divan Edebiyatı
Nâbî’den bir beyit (17. yy):
“Sözümden anlamaz isen sanma ki ben ahmağam,
Anlamayana söz söylerim, o da bana cefâ kılar.”
4. Osmanlı Arşiv Belgelerinde
Bazı resmi kayıtlarda hakaret davalarında geçer:
“Filân kişi, diğerine ‘ahmak ve bî-edeb’ deyü söz etmiş, bu sebeple mahkemeye celb olunmuştur.”
(5) Atasözleri:
a-Ahmağa mal haram, söze vebal gerekmez.
(Ahmak malını koruyamaz, sözü de anlamaz.)
b-Ahmağa söz söyleme, ya din düşmanı olur ya da sana düşman.
(Ahmak hakikati duyamaz; ya inkâr eder ya da sözü söyleyene kin besler.)
c-Ahmağa yüz, düşmana güç verir.
(Ahmağı şımartırsan hem sana zarar verir hem de düşmana cesaret verir.)
d-Ahmak ile dost olma, düşmanın eksik olmaz.
(Ahmak dost, kendi davranışıyla sana zarar getirir.)
e- Ahmak gelin yengeyi halayığı (cariyesi) sanır.
(Ahmak kimse kendisini koruyup gözeten kişiye hizmetine verilmiş biri gözüyle bakar ve saygısız davranışlarıyla onun gönlünü kırarak hizmetinden yoksun kalır.)
(6) Deyimler:
“Ahmak ıslatan yağmur.”
(Yağmurdan çok nemli, insanı gizlice ıslatan hava.)
“Ahmak kesilmek.”
(Saf numarası yapmak, anlamaz görünmek.)
“Ahmak yerine konmak.”
(Ciddiye alınmamak, aldatıldığını hissetmek.)
“Ahmaklık etmek.”
(Akılsızca davranmak.)
(7) Nükte:
“Ahmağın dostluğu baş ağrıtır.”
“Ahmak ile sohbet eden, aklından olur.”
“Ahmağa söz değil sopa yarar.”
(Sabırla öğüt vermenin faydasız olduğunu vurgular.)
(8) https://kadimhukuk.com.tr/makale/hakaret-sayilmayan-kelimeler-yargitay/?utm_source=chatgpt.com
(9) AİHM Kararları:
A. Ziembiński v. Poland (No. 2), 2016
Konu: Bir gazeteci, belediye başkanını “dim-witted” (akılsız/ahmak) diye nitelendirdi.
AİHM: İfade özgürlüğü kapsamında saydı, Polonya mahkemesinin verdiği cezayı hak ihlali gördü.
Kararın tam metni:https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-164458
B. Dickinson v. Turkey, 2020
Konu: Sanatçının Erdoğan’ı bir kolajda Bush’un köpeği gibi resmetmesi.
AİHM: Politik hiciv ve sanat, ifade özgürlüğüyle korunur; Türkiye’nin cezalandırması 10. maddeye aykırı bulundu.
Kararın tam metni: https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-207819
C. Robert Habeck’e “complete idiot” davası, 2023
Konu: Bir vatandaş, Ekonomi Bakanı Habeck’e “vollidiot / complete idiot” dedi.
Alman mahkemesi: Bu söz “ağır bir eleştiri” ama siyasetçiye yönelik olduğundan ifade özgürlüğü kapsamında. Hakaret suçu oluşmadı.
Kararın tam metni: https://europeanconservative.com/articles/news-corner/german-court-its-ok-to-call-habeck-a-complete-idiot/?utm_source=chatgpt.com
(10) a. 2007 Anayasa Referandumu
Konu: Cumhurbaşkanı seçimi sisteminin halk tarafından yapılmasını öngören değişiklik (Meclis yerine halk oylaması), ayrıca bazı yargı reformları kabul edildi.
Önemi: Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, yasama ve yürütme arasındaki güç dengelerini değiştirdi.
b. 2010 Anayasa Referandumu
Konu: Yargı reformu ve haklar/özgürlüklerle ilgili değişiklikler, OHAL Komisyonu, HSYK düzenlemeleri vb.
Önemi: Anayasanın pek çok maddesinde değişiklik yapıldı; özellikle yargı bağımsızlığı ve yetki alanlarında tartışmalar oldu.
c. 2017 Anayasa Referandumu
Konu: Türkiye’yi parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiren değişiklikler, Cumhurbaşkanına yürütme yetkilerinin artırılması.
Önemi: Cumhurbaşkanlığı sistemi uygulamaya girdi, Meclisin yetkileri daraltıldı, yürütme yetkisi büyük ölçüde Cumhurbaşkanına geçti, Yargı kontrol altına alınarak “tarafsız ve bağımsız yargı” idealinden uzaklaşıldı.